Marziye İlhan (Hastane Dergisi):
Avrasya Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Hüseyin Urlu, benim için yıllar öncesinin Hüseyin Ağabey’i ve Erdem Yügen Kliniği’nin güzel yürekli hocasıdır.
İstanbul’a ilk geldiğim dönemde, Bahçelievler Rehabilitasyon Merkezinde çalışıyordum. Sayın Urlu Erdem Yügen Kliniğinde hasta bakıyordu. Bahçelievlerde hasta ve yakınları ile kurduğu iletişim kulaktan kulağa hızla yayılmış, hekmilğin yanı sıra bu bölgenin hem ağabeyi, hem de her konuda danışılan yüzü olmuştu.
Sayın Urlu’dan bahsederken aklmda güler yüzlü, sabırla hastalarını dinleyişi kalmış. Erdem Yügen Kliniğinin hastası olmuş ve buradan da birkaç dosta sahip birisi olarak bu röportajda buluşmak benim için anlamlı oldu. Avrasya Grubu’nun yolculuğuna baktığımda; bugünkü varoluşun arkasındaki sabrı, azmi, güler yüzlü iletişimi ve aile bütünlüğünün vizyon da buluşması için verilen emeği yakından izleyen biri olarak hiç bir şey tesadüf değil demek istiyorum. Her daim kolaylıklar yanı başınızda olsun derken sorularımıza geçmek istiyorum.
Avrasya Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Hüseyin Urlu kimdir?
Sayın Urlu; öncelikle sizi kısaca tanıyalım biraz geçmişe gidelim istiyoruz. Çocukluk dönemi, okul dönemi ve meslek seçiminizden kısaca bahseder misiniz.
Hatay Dörtyol’un Kışlalar Mahallesi’nde 1950 yılında 9 çocuklu Urlu ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Evimiz Amanos dağları eteğinde geniş bahçesi olan bir evdi, portakal başta olmak üzere çok çeşitli meyve ağaçları vardı. O dönemin komşuluk ve arkadaşlıklarını unutmam mümkün değil. Babam Ömer Urlu kereste işiyle uğraşırdı, ticareti çok iyi bilirdi. Çocukluk döneminde kardeşlerim ve ben park bahçelerde oynamanın yanı sıra babamızın iş yerinde çalışır ona yardım ederdik.
O dönemlerde çocuklar aileleri tarafından okutulmaktan öte küçük yaşlarda iş hayatına yönlendirilirdi, ancak babam öyle değildi aksine bizleri okutmak için çok uğraştı. İlkokula Dörtyol 9 Ocak İlkokulu’nda başladım. Arkadaşlarım ve öğretmenlerim tarafından sevilen, sınıfın başarılı öğrencilerinden oldum. Belki de bugünkü başarım o günlerde öğretmenlerim ve arkadaşlarımdan aldığım motivasyonun enerjime yansımasıdır. 1964 yılında başladığım Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi’ni 1967 yılında başarıyla tamamladım. Neden Mersin derseniz, o dönemler Dörtyol’da lise olmadğından ailemi ikna edip lise öğrenimimi tamamlamak için Mersin’e gitmem gerekmişti.
Başarılı bir lise dönemini bitirmenin ardından üniversite imtihanlarına girdim. Babam asker, annem ise doktor olmamı istiyordu. Ben de mesleki tercihimi hem Hava Harp Okulu, hem de tıp fakültesini kazanmış olmama rağmen aldığım kararla doktorluktan yana kullandım. Kayıt yaptıracaktım, ailemin henüz yapacağım tercihimden haberi yoktu. İmkanlar o zamanlar çok kısıtlıydı. İstanbul’da olduğum için Hatay’da olan ailemle görüşmem, fikirlerini sormam gerekiyordu, telefonla ulaşmaya çalıştım ancak ulaşamadım. Hatay’a dönünce babam ilk başta tıp fakültesini tercih etmemin maddi açıdan ailemizi zorlayacağı fikrinde olsa da, çarşıya çıktığı anda bütün esnaf kendisini tebrik ettiğinde yaşadığı tarifsiz duyguyla, eve gelip bana moral vermişti. Çevremizde de kazandığım okulla birlikte güzel duygular oluşmuştu. Babam tercihimi desteklemişti. İlçede tıbbiye kazanan o dönem başka kimse yoktu. Babamın yanı sıra ağabeyim de okumam için çok fedakarlıklar gösterdi. İşte artık içerisinde büyük emekler olan 1967 yılı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi maceram başlıyordu.
Sayın Urlu, yarım asra yakın bir süredir doktorsunuz. Başarılı bir genel cerrahi uzmanısınız. Hastaneler kurdunuz, her şey nasıl başladı?
1973 İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum. Fakülteyi bitirdiğim zaman İstanbul’da Bahçelievler’de bir dahiliye uzmanı abimizle muayenehane açmıştım. Bir haftalık hekimdim. Muayenehanede de tabelada Dr. Hüseyin Urlu yazıyordu. Tam gün muayenehaneyi ben bekliyordum. Karşımda çalışan uzman abim akşamları geliyordu. Onun tecrübesinden bilgisinden istifade ediyordum. Yine de yetmiyordu. Ayrıca Çapa’ya gidiyor, arada nöbetlere katılıyor, pratik bilgimi ve acil bilgimi arttırmaya çalışıyordum.
Artık işin şakası yoktu. Diploma sahibi olmuştum. Pratik bilgiye ihtiyacım vardı ve acil hasta karşısında ne yapılacağını da iyi bilmem gerekirdi. Hata yapmamalıydım.Hastalarıma güven vermeliydim, teşhis ve tedavilerim tam olmalıydı. İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesinde (Çapa) bilgilerimi arttırmak için acil dahiliye nöbetine gönüllü katılıyordum.
Ufak bir anımdan bahsedeyim;
Bir gün nöbet tutarken hasta geldi. Hastanın göğüs ağrısı vardı, elektro çekildi. Nöbetçi uzman elektrosuna baktı. Hastanın arkadaşına dönüp hastanın durumu çok kritik ailesine haber vermek lazım dedi. Hasta da 40-50 yaşları civarındaydı. Ne yazık ki yarım saat içinde hasta öldü. Bilgi böyle birşeydi. Teşhis konmuş ancak yapılacak tedaviye rağmen risk çok yüksekti. Böyle bir hastaya burada ancak ilk müdahale yapılabilirdi. Sonra daha donanımlı bir merkeze en iyi artlarda gönderilmeliydi. Böyle bir hastayı tıp fakülte-si’nde yapılan müdahale bile kurtaramıyordu. Acil müdahale imkanları geniş olmalıydı, bizden daha bilgili hekimler yanımızda yer almalı bize destek olmalıydı. 24 saat hizmet verilen bir yer olmalıydı. Durumu aslında şuraya bağlamak istiyorum, tam da o an bende bir yön arama başladı. Hasta geldiğinde hastanın acil durumu giderilmeli, tüm tetkikleri yapılabilmeli, gerekli olabilecek tüm şartlar tek bir yerde bir arada olabilmeliydi fikrine kapıldım. Hastalar karşısında tüm tedbirleri alabilmeli daha donanımlı yerlerde mesleğimi sürdürmeliyim dedim.
Muayenehane ve nöbetlerimin yanı sıra arada ev hastalarına da gidiyordum. Gelen giden hastaların çoğu Bahçelievler’de Dr. Erdem Yügen diye bir doktorun kurduğu poliklinikten bahsediyorlardı. Bende de bu kadar sık duyunca bir merak oluşmuştu. Biraz araştırdım,10-12 doktor daha bu poliklinikte çalışıyordu. Bunların bir kısmı belli günlerde 1-2 saat geliyor, bir kısmı yarım gün çalışıyor, geceleri ve tatil günleri nöbet tutuluyordu.
Klinikte tıbbi laboratuvar ve röntgen laboratuvarları vardı. Gelen hastanın muayenesi yapılıyor, laboratuvar, röntgen ihtiyacı orada gideriliyordu. Başka branşın muayenesi gerekirse de Dr. Erdem Yügen tarafından yönlendiriliyordu. Sonuç alınıyor, hastanın teşhis ve tedavisi tamamlanıyordu. Sistem çok hoşuma gitmişti, oldukça beğenmiştim.
Muayenehane dışında bu klinikte çalışmalıyım, nöbet tutmalıyım dedim. Dr. Erdem Bey ile tanıştım. Orada nöbetlere başladım. Arkasında bir çok branşta tecrübeli uzmanlar vardı. Onlarla abi kardeş ilişkilerim gelişti, çok güzel bir enerji yakaladık, ekip ruhunu ve çok değerli doktorlarla çalıştığımı anladım. Bir çoğu daha sonraki zamanlarda doçent, profesör, hatta büyük kurum hastanelerinde başhekim oldular. Muayenehane açıp alanlarında marka doktorlar oldular.
İstanbul’da 1973-1975 yıllarında toplamda sadece 3 tane poliklinik vardı. Laleli Polikliniği, Bakırköy Polikliniği, Bahçelievler Polikliniği ve üçü de oldukça başarılıydı.
Hedefimde birçok hekimin bir arada ekipçe, uyum içinde çalışabileceği, hastaların da sağlık ihtiyaçlarına en iyi şekilde hizmet verebilecek bir poliklinik sahibi olmak vardı. Branşımda da aranan tercih edilen iyi bir doktor olmak istiyordum. Ancak önce ihtisas yapmalıydım. Üniversite hastanelerinde çok az kişi ihtisasa giriyordu. İki defa imtihana girdim. Birinde 40/1, birinde 20/1 şans vardı. Onlara klinikte en az 6 ay volanter çalışan arkadaşlar girebildi. Girdiğim iki imtihanda şansımın sıfır olduğunu gördüm. Birçok arkadaşım ihtisas için yurtdışına gidiyordu. Türkiye’de ihtisas yapmak oldukça zordu.
Askerliğimi yaptım. 1976’da merkezi sistem ihtisas imtihanına girdim. Genel bir kliniği yönetebilmek için genel cerrahi branşını seçtim, kazandım.1980’de uzman oldum. İstanbul’da mesleğimi yapmak istiyordum. Daha iyi yetişmem için ihtisas yaptığım hastanede (Bezmi Alem, Valide Sultan, Vakıf Gureba Hastanesi) devam etmek istedim. Hastane 1978’de üniversite hastanesi ve tıp fakültesi olmuştu, Marmara Üniversitesine bağlanmıştı. 1984 senesine kadar uzman olarak devam ettim. Full-time yasası iptal edilmişti. Aynı zamanda Bahçelievler Polikliniğinde part-time olarak çalışmama da devam ettim.
1984’den sonra tamamen serbest çalışıyordum. İstanbul’da tam gün serbest çalışan az sayıda cerrah vardı. Ameliyatlarımı Vatan Hastanesi, Topkapı Hastanesi, Yaşam Hastanesi, İncirli Hastanesi gibi yerlerde yapıyordum. Artık hastaların sık tercih ettiği ve çok ameliyat yapan bir genel cerrahtım. Hastalarım bana 24 saat ulaşabilirdi, hasta hekim arasında bu bağ çok önemliydi.
Artık güvenilir, çok hastası olan, sevilen ve kendini oldukça geliştirmiş bir cerrahtım. Bundan sonra amacım artık bir hastane kurmaktı.
İlk hastanenizi ne zaman kurdunuz?
1989 yılında Bakırköy’de bir özel hastane kapanmıştı ve yeniden kiraya verilecekti. Mülk sahibi başını ağrıtmayacak, çalışkan, dürüst, anlaşabileceği bir kiracı arıyordu.
Bir yakını mülk sahibine doktor arkadaşım Dr. Tahsin Bardakçı ve beni önermişti.
1989’da sözleşmemiz yapıldı. Yap-işlet-devret modeliyle inşaat projeleri hazırlandı ve bitirildi. Cihaz ve yataklar kondu. Bakırköy ‘ün merkezinde 5000 m2 yeşil alan içinde 56 yataklı bir hastane, Çamlık Hastanesi adıyla 1992’de faaliyete başladı. Kısa sürede başarılı ve tercih edilen bir hastane olduk.
Hastaneniz olan Avrasya Hastanesini ne zaman kurdunuz?
Çamlık Hastanesi yoğun çalışıyordu ve neredeyse artık yataklarımız yetmiyordu.1996’da İstanbul Sağlık Müdürlüğü tarafından ödüle layık görülen 5 hastane arasına da girmişti.
Ödül alan diğer hastaneler hatırınızda mı?
Tabii ki… Amerikan Hastanesi, Acıbadem, Florance Nightingale, Çamlık Hastanesi, Kadıköy Şifa Hastanesi
Yeni bir hastane açmayı hedefledik. Bu fikirle birlikte yurtdışına birçok ülkeye giderek seyahatler gerçekleştirdim, hastaneler gezdim, bilimsel ve teknolojik sağlık gelişmeleri hakkında fikirler edindim. İstanbul’da birçok yer araştırdık. Zeytinburnu’nda toplu taşıma kullanacak hastalarımız için tramvay durağına yakın olan, aracıyla gelecek hastalarımız ve yakınları için otopark alanı mevcut olan, hastalara huzur ve sakinlik yansıtabilecek yeşil bir park alanının tam önünde hastane olmaya uygun bir arsa bulduk. Ancak alan konut alanıydı. Kat karşılığı bir sözleşme ile mülk sahiplerine 2 apartman 46 daire yaptık. Bize kalan arsaya hastane projesi yapılarak önce bir bloklu hastane yapıldı. 1998’de hastane tamamlandı ve açıldı.
Resmi açılış için 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel davet edildi ve içinde radyasyon onkolojisi olan onkoloji ruhsatı olan ilk özel hastane olması nedeniyle Cumhurbaşkanımız tarafından 27 Haziran 1999 Avrasya Hastanemiz 100 hasta yatağı ile hizmet vermeye başladı. Zeytinburnu Avrasya Hastanesi; ben, eşim ve sekiz kardeşimin ortaklığı ile Urlu ailesinin kuruluşu olarak çok başarılı hizmetlere imza attı. Aile şirketi olarak örgütlendik. Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Başhekim olarak ben, İşletme Direktörlüğü kardeşim Ömer Urlu, Tanıtım, Tutundurma, Kalite, Eğitim işlerine İbrahim Urlu, Medikal Satın Alma, teşvik işlemleri ve iç mekanların tefrişatına eşim Nermin Urlu ve finansın başına da kardeşlerimden Ayşe Ünal geçti.
Aileden birçok kişinin yapım aşamasında destekleri oldu. Meslektaşlarım, abilerim dediğim Prof. Dr. Gökhan Töre, Prof. Dr. Mazhar Özman, Prof. Dr. Ayan Gülgönen gibi değerli hocalarımın fikirleri hastane projesi ve insan kaynaklarına bakış açımıza da oldukça önemli katkılar sağlamıştı.
Zeytinburnu Avrasya Hastanesi 2007 yılında ikinci binasını tamamlayarak 135 yataklı 17.000 m2 kapalı alanı olan bir özel hastane haline geldi. Onkoloji, mikrocerrahi, kanser teşhis ve tedavisi ile ilgili hizmetlerin yapılabilmesi için hazırlıklar yapıldı. Patoloji laboratuvarı, röntgen, biyokimya laboratuvarı, mikrobiyoloji laboratuvarı, endoskopi, gastroskopi, kolonoskopi, ERCP, bronkoskopi, histereskopi, üreteroskopi, sisteskopi, girişimsel radyoloji, anjio laboratuvarları için alanlarımız titizlikle kurularak, donanımlı bir hastane haline gelmiştik.
Şimdi hastanemiz 23. yılında ve sayısız ulusal, uluslararası başarıları var. Sağlık Bakanlığının Kalite Akreditasyon Daire Başkanlığında SKS puanından 100 üzerinden 95,07 puan alması yönünden de mutluluk duymaktayız.
Avrasya Sağlık Grubu’nun özel bir mottosu var; “Şifa Kapısı”. Bir öyküsü var mıdır?
Bahsettiğimiz gibi Zeytinburnu Avrasya Hastanesinin açılışını dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yapmıştı. Açılışta birçok kişi ve Zeytinburnu halkı da bulunuyordu. Burası ihtiyaç duyan herkese “Şifa Kapısı” olsun diyerek kurdelemizi kesti. O günden bu yana yıllarca şifa kapısı dedik ve öyle de oldu.
Şifa sunduk.
Avrasya Gaziosmanpaşa (3. Hastane) ile Avrasya Hastaneler Grubu büyüdü. Modern hastanecilik anlayışı ve mimarisiyle çok beğeniliyor. Sektörde sürekli duyuyoruz. Bu kuruluş süreçlerinizden de kısaca bahseder misiniz?
Mimarisiyle, konforuyla, alt yapısı, cihazları, insan kaynakları ve hekimleriyle daha fazla kapasitesiyle üniversite hastanesi olacak şekilde düşüncelerle yola çıktığımız Gaziosmanpaşa Avrasya Hastanesi planlarımız 2013 yılında başladı. Proje ve inşaatı tamamlanarak Gaziosmanpaşa Küçükköy’de 18 Temmuz 2016’da 250 yatak kapasiteli olarak açıldı. Hizmette 6. yılında ve bu sürede büyük başarılar yakalamış emin adımlarla ilerlemiş bir hastane olmaktayız Dünya standartlarının üzerinde görülen mimarisiyle gelen ve gören hastaların büyük beğenisi alıyor olması bizleri mutlu ediyor. 31.500 m2 alanda 300 açık ve kapalı otoparkı olan, hastaların konforla tedavi süreçlerini geçirdiği, etrafı huzur veren yeşil bir alanla çevrili olmaktadır. Alanında oldukça deneyim sahibi, başarılı doktorlarımızın bir arada olduğu medikal kadro ve sağlık çalışanlarına sahip bir hastane.
Gaziosmanpaşa Avrasya Hastanemiz de Sağlık Bakanlığının Kalite Akreditasyon Daire Başkanlığı’nda SKS puanından 100 üzerinden 99,03 puan almıştır.
Avrasya Sağlık Grubunu tercih eden hastalarınız veya çalışanlarınızla ilişkinizin nasıl olmasını bekliyorsunuz? Neden sizi tercih etmeliler?
Öncelikle hastanelerimizde hasta ve hasta yakını memnuniyeti, çalışan memnuniyeti odaklı olduğumuzu ve bunu dengeli bir şekilde de yıllardır sürdürdüğümüzü belirtmek isterim. Hastalarımızın istek ve beklentileri bizim için çok önemli. Tercih edilirliğimizde en büyük pay hastanın buradan iyi bir hizmet alması ve memnun ayrılmasıdır. Çalışanlarımızın huzurlu bir ortamda çalışması da buna eş değer. Yasalara uygun çalışmak bizim için önemlidir, kurumlarımızda da bunu sürdürebilir bir şekilde açıldığımız günden bu yana sürdürmekteyiz.
Avrasya Hastaneler Grubu olarak toplamda 1000’in üzerinde çalışma arkadaşımız, 120’ye yakın doktorumuz mevcut olmaktadır. Çalışanlarımız bize görüş ve fikirlerini dile getirir, onlara karşı hastane yönetimi olarak ulaşılabilir durumda olmaya hep özen gösteriyoruz. Uygun fikir ve beklentileriyle iyi bir bağ kurmaktaya gayret ediyoruz. Çalışanın mutluluğu inanın hem tüm iş hayatına, hem iş arkadaşlarına, hem de hastalara yansıyor.
Bu bilinçle hasta ve hasta yakını memnuniyeti, çalışan memnuniyeti odaklı olarak, onlarla birlikte büyüyoruz.
Avrasya Sağlık Grubunun verdiği tıbbi hizmetlerden özellikle vurgulamak istediğiniz hizmetler var mı?
Hastanelerimizi tercih eden yurtiçi ve yurtdışı hastalarını görmekten çok mutluyuz. Hastalıkları teşhis ve tedavi edebilecek alt yapıya, kadroya sahip olmak bizi tercih edilir kılıyor.
Özellikle son yıllarda obezite cerrahisi ve estetik cerrahisi yarışır şekilde bir hızda ilerliyor. Hastanelerimizde bu ameliyatlar dahil her türlü ameliyat ve girişimsel işlemleri başarıyla yapmaktayız. Hastanemizi kuruluşta hastane binası olarak projelendirirken kanser tedavilerini yapabilen bir hastane olarak planladık. Alt yapılarımızı ona göre oluşurduk. Cerrahi onkoloji, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisinde akademik kariyerli medikal kadromuzla ve hizmetlerimizle tam teşekküllü olarak hastalarımızın karşısına çıkıyoruz.
Patoloji laboratuvarı, endoskopik laboratuvarlarımız, nükleer tıp merkezimizde pet-ct hizmetimiz, girişimsel radyolojimiz, anjiyografimiz, periferik anjiyografi, KVC ameliyatlarının yapılabildiği ameliyathanelerimiz, özellikli donatılmış cihazlarıyla erişkin yoğun bakım, koroner yoğun bakım, yeni doğan yoğun bakım ünitelerimizi ve her branştan poliklinik hizmeti verdiğimizi vurgulayabiliriz.
Avrasya Sağlık Grubunun eğitimler konusunda duyarlı olduğunu da biliyorum. Kurum içi ve kurum dışı eğitimleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Sağlık alanında göstermiş olduğumuz etkinlik ve sponsorluklar kadar eğitim ve çevre odaklı da bir çok sosyal projede yer aldık. Kurum içi eğitimlerimiz de haftalık olarak iletişim konusunda eğitimlere yer veriyoruz. Bunlar dışında iş sağlığı ve güvenliği, ilk yardım, hasta hakları, gibi hizmet içi bir çok eğitimi sürekli olarak veriyoruz. Kurum dışı eğitimlerden bahsedecek olursak, halk eğitim merkezlerinde yetişkinlerin beklenti ve taleplerine göre doktorlarımızla katılım sağlayıp sorularına yanıt buluyoruz. Okullarda çocuklarımızın gelişimleri, beslenmeleri ve mesleki tercihlerinde katkı sağlayacak seminerler veriyoruz. Bunları yapmaya devam edeceğiz. Sürekli değişen ve gelişen bir çağda yaşıyoruz. Bu nedenle eğitim büyük önem taşıyor.
Sayın Urlu sağlık turizmi ihracat ödülü almış bir iş adamısınız. Tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin sağlık turizmi üzerindeki etkileri sizce nasıl oldu?
Ülkemiz sağlık turizminde dünyada sayılı ülkelerin arasında yer alıyor. Sağlık turizminde İlerledi ve oldukça da başarılı oldu. Ciro ve hasta sayısı yönünden Amerika ve Almanya’dan sonra 3. sırada yer alıyoruz, ki bu oldukça büyük bir başarı. Özel hastanelerin bu başarıda çok büyük bir payı var. Hastanelerimiz Sağlık Bakanlığı tarafından Uluslar arası Sağlık Turizmi Yetki Belgesi almaya hak kazanmış sayılı özel hastaneler içerisinde yer alıyor.
Ben daha önce, tüm dünyayı etkileyen böyle bir pandemi görmedim diyebilirim. Sağlık turizmi ile çok sayıda yurtdışı hastası ülkemize geliyorken, uzun bir süre gelemez hale geldi. Pandemi her yerde etki ettiği gibi sağlık turizmini de olumsuz etkiledi. Yakın zamanda aşılanma sayılarının da artmasıyla hayat normalleşmeye başladı. Sağlık turizmi eski günlerine dönmeye başladı diyebiliriz.
Ailenize önem veren bir iş adamısınız. Biliyorum ki ailenizde yer alan yeni kuşağı gelecek için hazırlıyorsunuz. Grubunuzun kilit hizmet noktalarına vizyoner ve çok dinamik bir takım yetişiyor. Kurumsal bir aile olmada ve geleceği kurgulamadaki püf noktalarınızı bizimle paylaşır mısınz?
Biz aileye, sağlığa, eğitime, çevreye oldukça önem veren bir aileden oluşmaktayız. Her zaman tüm gençlerin olduğu gibi aile içindeki genç fertlerinde iyi bir eğitim almasını gaye edindik. Herbirinin güzel bir yaşam sürmesini ve iyi yerlerde olmasını düşledik. Ailemizin gençlerinin bir çoğu doktor, avukat, mühendis oldular. Hastanelerimizde çeşitli görevler yapmaktalar. Onların fikirleri Z kuşağının görüşü yaşadığımız çağda önemli son derece olumlu etkiler yaratabiliyor. Her birinin ileride sağlık sektöründeki eserlerimizi güzel bir şekilde yaşatacaklarına inancım var.
Ancak önce bizler onlara tecrübe, bilgi ve birikimlerimizle öncü ve örnek oluyoruz.
Kurumsal bir aile olmak çok önemli. Bunun püf noktalarına değinecek olursak, ilk başta sevgi ve saygı muhakkak olmalı. Biz kardeşler olarak anne ve babamızdan bunu çok güzel bir şekilde alarak gelecek kuşaklarımıza aktarabildiğimizi hissedebiliyoruz. Herkes bir işin ucundan tutar ve destek verirse denge iyi kurulur. Bunlar bu şekilde ilerlerken çalışan, üreten de emeğinin karşılığını da alıyor. Kurumlarımızı geleceğe taşıyacağız, elbette ailemizle birlikte taşıyacağız ve örnek gösterilmeye devam edeceğiz. Birlik beraberlik, kenetlenme, olmazsa aile fertleri arasında büyük uçurumlar olur.
Hataylısınız. Hatay’ın tanıtım ve gelişi için çalışmalar yapıyorsunuz. Onursal başkanı ve kurucusu olduğunuz HATİAB (Hatay İş Adamları ve Bürokratları Derneği) ile ilgili çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?
Hatay doğduğum büyüdüğüm yer. Dolayısıyla memleketimizin değeri ben ve ailem için çok fazla. Hatay tarihiyle, eşsiz doğasıyla her dilden, dinden, ırktan insanın kardeşçe bir arada yaşadığı medeniyetler şehri olarak hafızalarda yer etmiş bir şehir. HATİAB (Hatay İş Adamları ve Bürokratları Derneği) memleketimizin birçok değer ve güzelliğini tanıtmakta büyük rol oynuyor. Ben de içerisinde yer almaktan mutluyum. Birlik beraberlik içinde çalışan bir dernek. Hemşerilerimizle önemli günlerde bir araya geliyoruz, etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda öğrencilere yol göstererek burs veren bir derneğiz.
Aynı zamanda bir dönem OHSAD (Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği) yönetim kurulunda yer aldım ve genel başkan yardımcılığı yaptım. Ailemizden Av. İlkşan Urlu da OHSAD yönetim kurulunda halen devam etmekte ve yer almaktadır.
Başarı öykünüzün temelindeki isimleri sayacak olsanız kimler olurdu?
Kalabalık bir aile olmamıza rağmen sevgi saygı gibi bir çok değeri her çocuğuna tek tek aşılayıp öğreten, başarılı olacağımıza inandığımız işleri yapmamızı her zaman isteyen annem ve babam, kardeşlerim, çalışkanlığımı görüp beni sürekli motive eden öğretmenlerim, çalışma arkadaşlarım ve tabi ki altını çizerek eşim Nermin Urlu’nun en büyük destekçim olduğunu belirtmek isterim.
Bunlar dışında kurum adına sayacak olursam sektördeki gelişmeler, teknolojik yenilikler, halkın desteği, tedarikçilerimiz, çalışanlarımızda kurum olarak bizi daima ileriye taşımıştır.
Donatımına katkılarımızdan’dan Dörtyol Kaymakamlığından teşekkür plaketi.
Biliyorum ki birçok ödülünüz var ,her birini saymakla bitiremeyiz. Kurumunuzun aldığı ödüllerden birkaçını bizimle paylaşır mısınız?
2001-2003 yıllarında iki kez Tüketiciyle Dost Altın Kalite Ödülü ( Yılın Özel Sağlık Kurumu Ödülü)
2003 yılı Yaşlı ve Hasta Bakıcılığı kursu nedeniyle Zeytinburnu Kaymakamlığı’ndan teşekkür
Ekovitrin Dergisi 2003-2007-2019 yıllarında “Yılın Starları Ödülleri” (Sağlık Ödülü)
2006-2009-2011 yıllarında Mevlanakapı Vergi Dairesi’nden “Vergi Rekortmeni Ödülü”
2010 yılında İstanbul Ticaret Odası Kurumlar Vergisi “Bronz Madalya Ödülü”
2011 yılında OHSAD Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneğinden plaket
2017 yılında 2016 yılının Türkiye’deki 500 Büyük Hizmet İhracatçısı içinde 415.sırada ,sağlık kuruluşları arasında da 10. sırada yer aldık.
2020 yılında Azerbaycan Bakü Pullan Hotel’de düzenlenen Gold Faces Ödülleri’ne katılım göstererek “Yılın Uluslararası En Başarılı Özel Hastanesi Ödülü” birkaçı olarak sayılabilir.
2018 yılında da 2017 yılının Türkiye’nin 500 Büyük Hizmet İhracatçısı içinde 374. sırada, sağlık kuruluşları arasında 13. sırada yer aldık.
2017 yılı Dokuz Ocak İlkokulu çok amaçlı toplantı salonu
Sayın Urlu , ayırdığınız zaman için teşekkür ediyoruz. Son söz olarak neler söylemek istersiniz?
Böyle bir röportajla bizi okurlarla buluşturduğunuz için Hastane Dergisine çok teşekkür ederim. Keyifle geçen bir röportajdı. Hedeflere ulaşmak için harekete geçince zaferler kadar zorluklar da yaşayabiliriz. Çalışınca başarıyor, başarınca karşılığını alıyorsunuz. Bunlar içinde en önemlisi de harekete geçmektir. Umarım okurlarımızla birlikte genç okurlarımızın da ilgisini çekebiliriz. Geleceğe bizi taşıyacaklar. Onlara güzel örnek olacak izler, yapıtlar, eserler bırakmalıyız.
Bu yolda benimle birlikte fedakarlık gösteren emek veren eşim, kardeşlerim tüm ailem başta olmak üzere, başarılarımızın artmasına vesile olan çalışma arkadaşlarıma, tüm hastalarımıza ve devletimize teşekkür ediyorum.